ALAÇATI
Alaçatı son yılların özellikle yerli turizm açısından cazibe merkezidir. Esasen Çeşme’nin bir mahallesi konumunda iken zengin tabakanın aşırı ilgisi ile büyümüş ve yerleşim alanı olarak bölgenin merkezi konumunda olması sebebiyle öne çıkmıştır. İzmir Çeşme’ye gittiğinizde önce Alaçatı karşılar sizi, artık bölgenin tamamı yerleşim alanları ile dolu olup tüm bölge tek bir parça haline gelmiştir zaten.
Rüzgar Var
Alaçatı bu kadar popüler olmadan önce ülkemizin rüzgar sörfü merkezi olarak bilinirdi. Tabiatın bir hediyesi olsa gerek çok güzel koylarında çok da güzel rüzgarlara sahip olması doğal olarak yelken ve benzeri sporların eğitim alanı buluşma noktasıdır. Dünya’nın iklim krizi etkisiyle daha da sıcak yaz aylarını yaşıyor olması ve aşırı sıcaklarda söylenen “yaprak kımıldamıyor” benzetmesi Alaçatı için de geçerli midir bilinmez ama umarım bu doğal güzelliğimiz bu özelliğini yitirmez.
Ege bölgesi özellikle kıyı bandında beyaz ve az katlı evlerin deniz mavisi dokunuşlarla kendine has bir güzelliğe sahiptir. Alaçatı’nın buna ilave en bariz özelliği taş evleridir. Aslında taş evler eski insanların çok sıklıkla kullandığı o dönemin en popüler yapı elemanlarıydı. Günümüzün nufüs ve alan yoğunlu ile zaman ilişkisi yerini beton ve çeliğe bırakmış estetik kaygı hemen hemen yok olmuştur. Taş doğal yapısı nedeniyle zaten çevrenin içinden bir malzeme olup, yalıtım, taşıyıcılık, estetik, desen ve renk gibi bir çok artısı ile insana huzur veren bir yapıya sahiptir. Bizim dedelerimiz zamanında kendi yaptığı taş evlerde oturmuşlar ve bu evlerin günümüze kadar ayakta kalmayı başaranları var.
Taş Ev
Günümüzde taş ev demek lüks demek. Taş ustalığı ve her taşın birebir elde işlenmesi oldukça zahmetli ve oldukça da kıymetli. Alaçatı’da yapacağınız bir yürüyüş turu ile birbirinden farklı her biri kendine özel pek çok lüks taş evler keşfedersiniz. Özellikle eski yerleşim alanının dar sokakları yerli turizmcilerin akını ile yeme içme alanlarına dönüşmesiyle daha da küçüldüğünden olsa gerek yaya trafiğinin bile durma noktasında olduğu haberlerini sık sık duyuyoruz. Sadece yerli zengin turizmi olsa öpüp başımıza koyacağız ama yeşil arap sermayesinin ülkemizde ulaşamadığı yer kalmadı. Tüketim toplumu olduğumuz gerçeği ile tüm maddi manevi değerlerimizi bir gün tarihe yazmak yerine yaşatarak koruma tedbirlerini almakta oldukça geç kalmadık mı?