ÇİFTÇİLİK
Toprak deyip geçmemek, bir durup düşünmek lazım, içerisinde bulunan mineral, maden, enerji, tüm bitkiler ve devamında bunlardan türeyen sayamadığım bir çok ürün ile yaşamsal öneme sahip değerlerden birisi ama diğer ihmal ettiğimiz varlıklarımız gibi değerinin farkına varmadığımız hediyedir aslında. Toprağın çıplak ayakla basıldığı zaman üzerinizdeki negatif enerjiyi alması bile özel bir şey olduğu ispatıdır.
Çiftçilik Son Çeyrekte
İçerisinde pek çok şeyi barındırmakla beraber insanın varlığından beri her türlü besin kaynağı olmuş, ne ekmiş isek bize fazlasını vermiş ve hala da vermeye devam ediyor. Tarım dediğimiz süreç Dünya üzerindeki her ülkede farklı farklı değerlendiriliyor. Kimi yerlerde su olmadığından, kimi yerlerde uygun arazi olmadığından, kimi yerde fazla tropik yağmur olduğundan, kimi yerde de akıl olmadığından yeterli verimlilikte ve herkesi mutlu edecek bir tarım sanayi olamıyor. Tohumu, GDO’su, gübresi, traktörü, yakıtı, rekoltesi, sulaması, işçisi vergisi masrafı derken her konusu ayrı bir dert sahibi yapar insanı.
Uzun seneler önce Dünyanın kendi kendine yetecek tarımsal çeşitlilik ve üretime sahip bir kaç ülkesinden biriyiz diye övünüyorken, şimdilerde ithal etmediğimiz sadece bir elin parmakları kadar ürünümüz kalmış durumda. Ülkemizin kısmen kuraklık riski ile karşılaşması, köyden şehre göç ve ekonominin kötü yönetilmesi ile çiftçinin ürettiği üründen elde ettiği gelirin giderleri karşılayamaması sebebiyle sürekli zarar etmesi ve nihayetinde sistemin tıkanmasına kadar ulaşmıştır. Devletin sadece sübvansiyonlarla bu işin üstesinden gelmesi tarımı kurtarması için yeterli olmayacaktır. Esasen ülkenin tarım politikası uzun vade planlama ve Dünya ölçeğinde gelecek krizlere göre hareket edilmesi gerekmektedir.
İsteyince Oluyor
Hollanda örneği ortadadır, yaklaşık Konya kadar yüzölçüme sahip olmasına ve üstelik deniz seviyesinin altında pek çok arazisi olmasına rağmen Dünya tarımının önde gelen ülkelerinden birisidir. Ülkenin üniversitelerinde en önce tarım ve ziraat bölümleri bulunmakta ve teşvik edilmekte. Meslek ve ekonomi olarak da bu bölümler revaçta. Hem kalite hem de verim olarak maksimum seviyedeler ve durmuyorlar.
Oysa bizde korunması gerekirken kösteklenip ithalata izin verilerek pahalılığın önüne geçilecek sanılıyor. Sadece bunlar da değil sulu tarım için Güneydoğu Anadolu Projesi ile en büyük yatırımlar yapılırken hiç su görmemiş toprakların bilinçsiz şekilde birden bire fazla su ile buluşması sonucu tuzlanma gibi problemlerin olduğunu da duyduk. Ayrıca bazı tehlikeli atıkların da sırf para getirisi için ülkemize getirildiği ve arazilerin kirletildiğini de duyuyoruz. Dünya fosil yakıtlardan ve kömürden hızla uzaklaşıyorken biz hala mevcut eski santrallerin bacalarına bile filtre taktıramıyor geleceğimize rüzgar ekiyoruz sonra da nerden çıktı bu fırtına diye dövünüyoruz. Dünya nüfusu artıyorken tarımsal ürünlere de ihtiyaç artacaktır, en basit bu gerçek bile düşünmeye yetmez mi?