THE TRUMAN SHOW

🌍 Gerçeğin Sınırında Yaşamak

“The Truman Show” sıradan bir adamın hikâyesini anlatıyor gibi görünür: Truman (Jim Carrey), güzel bir kasabada yaşayan, işine giden, evli, mutlu bir adam… Ancak izleyici kısa sürede fark eder ki Truman’ın tüm dünyası bir dev televizyon stüdyosundan ibarettir. O farkında olmadan doğduğu andan itibaren milyonlarca kişi tarafından 24 saat boyunca izlenmiştir. Bu çarpıcı fikir, filmi yalnızca bir kurgu olmaktan çıkarır. İzleyiciye şunu düşündürür: “Benim hayatımda da neler kurgulanmış olabilir?” 

Truman’ın hikâyesini izlemek, aslında kendi “uyanış” yolculuğumuzu izlemek gibidir.
Film ilerledikçe Truman’ın şüpheleri artar, her şeyin tekrarladığını fark eder, gökyüzünden düşen bir projektörle hayatının sahte olduğunu anlamaya başlar.

Bu noktada izleyici olarak biz de Truman’la birlikte gerçeklik algımızı sorgulamaya başlarız.
Günlük hayatlarımızda sosyal medya, reklamlar, televizyon ve toplum baskısı bize görünmez duvarlar örerken, Truman’ın “cam kubbesi” bu duvarların simgesine dönüşür.

Jim Carrey’nin performansı, filmin kalbini oluşturur. Onu genelde komedilerden tanırız, ancak burada derin bir dramatik güce bürünür. İzleyici olarak Truman’a hemen bağlanırız çünkü o saf, iyi niyetli ve meraklıdır. Onun dünyası yıkıldıkça biz de içten içe üzülürüz, ama bir yandan da onun özgürlüğe ulaşmasını isteriz. Finaldeki o unutulmaz sahne — Truman kapının eşiğinde durur ve gülümseyerek der ki:  “Good morning, and in case I don’t see ya good afternoon, good evening, and good night.” Bu sadece bir veda değil, izleyici için özgürlüğün manifestosudur.

THE MATRİX

“The Truman Show”, bir bilim kurgu hikayesinden çok daha fazlasıdır. İzleyiciye göre film, modern dünyanın görünmez manipülasyonlarına ayna tutar:  Herkes “doğru hayatı” oynar, Gerçekler pazarlanır, Mutluluk bile bir senaryonun parçası olabilir.  Pek çok izleyici için film rahatsız edici bir biçimde gerçektir. Çünkü Truman’ın yaşadığı o “yapay dünya”, günümüzde sosyal medyada kurduğumuz sahte mutluluk evrenlerine çok benzer.

Film yayımlandığı günden bu yana izleyiciler üzerinde kalıcı bir etki bıraktı. Kimi için bu film bir özgürlük hikayesi, kimi için medya eleştirisi, kimi için ise varoluş üzerine bir felsefi sorgulama oldu. Yıllar geçmesine rağmen hâlâ güncelliğini korumasının sebebi, filmin sorduğu şu evrensel sorudur:  “Gerçekten özgür müyüz, yoksa sadece öyle mi hissediyoruz?”

✨ Son Söz: Truman Hepimiz Olabiliriz

“The Truman Show”, izleyiciye sadece bir hikâye anlatmaz; kendini sorgulama fırsatı verir.
Truman’ın cam kubbesinden çıkışı, kendi konfor alanlarımızdan çıkmamızın bir sembolüdür. 
Belki hepimiz bir şekilde o kubbenin içindeyiz ama önemli olan, gerçeği aramaya cesaret edebilmek.

Bir başka bakış açısıyla bu film tam bir televizyon eleştirisidir. Bir insanın doğumundan ölümüne kadar yapay bir Dünyada yaşatıp onu bir show programının başrolü yapabilecek kadar ileri gitmeli midir? Bu kadar da olur mu? Yoksa hepimizi çeken bir kamera mı var?  En iyisi hala izlemeyen varsa bir an evvel izleyip kendisi karar versin.

GOOGLE

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir