MİLLİ PARKLAR

Ülkemiz Türkiye, zengin doğal güzellikleri ve çeşitli ekosistemleri ile dolu bir ülke. Bu güzellikleri korumak amacıyla oluşturulan milli parklar, hem doğayı koruma hem de insanlara doğayla iç içe olma fırsatı sunuyor.  Aslında sadece milli park olarak bilinenin aksine farklı isimlerle kategorize edilmiş ve keşfedilmeyi bekleyen pek çok yer var. Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları, Tabiat Korunma Alanları, Sulak Alanlar gibi.  Tarım Orman Bakanlığı bünyesindeki Milli Parklar Genel Müdürlüğü  tüm bu alanların kontrol ve organizasyonunu yönetiyor olmalı.  Müdürlüğün web sayfasında kullandığı interaktif harita bağlantısını aşağıda bulabilirsiniz.

TABİAT VE PARKLAR HARİTASI

Türkiye’deki Milli Parklar

Türkiye’de 50 adet belirlenmiş milli park bulunuyor. Pek çoğumuz turizm amaçlı tatillerimizde bazılarına gitmişizdir. Bunların en bilinenlerinden bazılarını sıralamak gerekirse;

Yozgat Çamlığı Milli Parkı: Zengin çam ormanları ile ünlü, doğa yürüyüşleri için harika bir yer.
Köprülü Kanyon Milli Parkı: Rafting ve doğa sporları için popüler bir destinasyon.
Olympos-Beydağları Milli Parkı: Tarihi kalıntıları ve muhteşem plajları ile dikkat çekiyor.
Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı: Zengin biyolojik çeşitliliği ile kuş gözlemcileri için bir cennet.
Kaz Dağları Milli Parkı: Efsanevi doğası ve temiz havası ile ünlü, trekking için ideal.

Milli parkların temel amacı, doğal ve kültürel kaynakları korumak. Bunun yanı sıra, doğal güzellikleri ile yerli ve yabancı turistleri çekmek, doğa eğitimi ve ekolojik farkındalık sağlamak, biyolojik çeşitliliği incelemek ve koruma çalışmaları yapmak.

AİLE

Tabiat parkları ise 270 adet sıralanmış. Bunların çoğu ismen pek bilinmese de ünlü olan bir kaç tanesinden illaki yolumuz geçmiştir. Bolu Gölcük, Yedigöller, Trabzon Uzungöl, Rize Hemşin, İstanbul Polonezköy, Çilingoz, Danamandıra, Antalya Telirova, Kurşunlu, Burdur Salda Gölü, Sinop Hamsilos gibi yöresine göre çok bilinenlerden bazıları. 

Karşılaşılan Sorunlar

Ancak milli parklar, çeşitli sorunlarla da karşı karşıya. Bunlar arasında:

Madencilik: Korunan alanların madenciliğe açılması, doğal dengeyi tehdit ediyor. En büyük korumacının devlet olması gerekirken özellikle madencilik izinleri ile aslında hiç koruma niyetinin olmadığını görüyorsunuz. 
Aşırı Turizm: Yoğun ziyaretler, ekosistem üzerinde baskı oluşturabiliyor. Ama burada en önemli sıkıntı yoğunluk değil buna hazırlıklı olunamaması ve tabi ki insanların özünde korumacı olmamaları. 
İklim Değişikliği: İklim değişikliği, flora ve fauna üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor. İklimi değiştiren de zaten biz insanlar değil miyiz?

Böyle giderse Milli parkların geleceği olmayacak. Üstelik güya korunma altında olmalarına rağmen. Sürdürülebilir turizm uygulamaları ve koruma projeleri, bu alanların korunmasına yardımcı olabilir diyebilmemiz için gerçekten korumamız şart. Ayrıca, toplumsal farkındalığın artırılması, doğanın korunmasında önemli bir rol oynayabilir ama bunun temeli de eğitim.

İşin en komiği bu alanlara ciddi ücretler vererek girebiliyor olmanız. Hoş tüm sınırlarımız tüm vatandaşlarımızın değil mi zaten? Girişlerde neden ücret ödüyoruz ki? İşletmelerin re kreatif fonksiyonları onlara yetmiyor mu? Hemen hemen her park girişinde tarifeler asılmış, kurallar yazıyor ne güzel ama gelin görün ki en basit ihtiyaç tuvaletler kullanılamayacak kadar kötü, etrafı çöp poşet şişe kaplamış ve işletmenin sınırlı sayıda personeli ise insanların isteklerine yetişme çabasında. İşletmenin derdi korumak mı para kazanmak mı? Korumak ve kar etmek bir arada mümkün mü?

Sonuç olarak, Türkiye’deki milli ve doğal parklar, hem doğanın korunması hem de insanlara sunduğu fırsatlar açısından büyük bir öneme sahip. Onları korumak, sadece bugünün değil, geleceğin de sorumluluğu! Sorumlular sorumluluklarının farkında mı?🌳

GOOGLE

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir