MÜSTAKİL
Müstakil, Türkçede “bağımsız”, “ayrı”, “başlı başına” gibi anlamlara gelir. Müstakil ev ise bir evin diğer binalardan ayrı, bağımsız bir şekilde tek başına durduğunu ifade eder. Genellikle de villa gibi dubleks veya tripleks yapılar aklımıza gelir.
Gelişmiş ülkelerde yaşayan nüfusun hepsi bu şekilde evlerde yaşamıyor doğru ama olması gereken asgari standart neden lüks olsun ki. Özellikle büyük olmayan şehirlerin coğrafyası da arazisi de nüfusu da bu şeklide bir yerleşime oldukça müsait. Bizim müstakil bir hayata sahip olmamamızın nedeni tabi ki plan yapamama. Cazibe merkezi ve değerinden çok daha fazla para için hedef öncelikle İstanbul başta olmak üzere büyük şehirler olunca kontrol edebilmek mümkün olmuyor.
En fazla 3 kat
Şehir planını yaptınız diyelim ki 12.50, 15.50 veya 21.50 maksimum yükseklikte. Bir süre sonra bu plana göre yapılan evlerin konumuna göre değeri de yükselince üzerine bir kat kaçak çıkmak çok kârlı ve aile nüfusu için de gerekli olunca durmuyorlar. Belli periyotlarda imar afları da onları ödüllendirmek oluyor. Sonra deprem gerçeği ve riskli yapılar bahanesi ile her yere +1 kat, toplulaştırma şartı ile %35 e varan inşaat artışları.
Bu süreç cazibe merkezi olmasının doğal süreci, bir de turizm yatırımı altında bakanlığın yaptığı planlar apart otel adı altında apart rezidans dönüşümü var ki yüksek binaların çoğu bu düzenin eserleri. Yabancı yatırımcı ne kadar para yatırıyorsa o kadar yüksek yapılaşma hakkı. Mevzi planlar ile delinen tüm İstanbul.
Oysa tüm Türkiye nufusunu ortalama dört kişili çekirdek aile üzerinden 200 metrekare oturum ve bahçeli olarak müstakil yapılarda oturtmaya kalksak ne kadar yer kaplıyor biliyor musunuz. Sadec Tunceli ilinin il sınırlarının tamamına sığıyoruz koca ülke olarak. Bu şu demek İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Antalya, Gaziantep ve Diyarbakır gibi odak ve cazibe merkezlerini tüm ülkeye eşit oranda dağıtabilsek, kamu ve resmi yapılar hariç sadece müstakil yapıya izin verebilir hem insan gibi yaşar hem de deprem korkusu bilmezdik. Zararın neresinden dönerseniz kardır diyerek hemen şimdi tüm yapılaşmayı Zemin + iki Normal kat ile sınırlasak yüksek hızlı tren güzergahlarında ve toplu taşımaya uygun alanlarda yeni yapılaşma alanları açarak kanamyı durdurabiliriz.
Deprem riski içeren tüm şehirlerde yaşayan insanlar üzerinde anket yapsanız ve deseniz ki; “aynı ücret ile 30 katlı rezidansta mı yoksa müstakil bahçeli bir evde mi yaşamak istersiniz” diye doğru cevabı tahmin edersiniz. Deprem hayatımızda olduğu sürece yüksek yapıları almaktan ve kullanmaktan kaçınır isek belki de satılmadığı için yenilerini yapmazlar. Bizler nasıl olsa para yapar diye diye ne yüksekten vaz geçiyoruz ne de son yıllarda mantar gibi türeyen modüler, bungalov veya tiny house yapmaktan da vazgeçmiyoruz. Tek çözüm müstakil evleri artırmak ve yüksek yapılardan kaçınmak.