BALKAN TURU
Şu sıralar en popüler yurtdışı seyahatlerinden birisi 9 ülkeyi bir hafta gibi bir sürede gezdiren uzun Balkan Turu. Kişi başı 500 € civarında ve hangi tur firmasını seçerseniz seçin aşağı yukarı aynı yerlere götürüyorlar. Böyle bir tura katılmak istediğinizde bir kere sağlık olarak iyi olduğunuzdan emin olun. Yolun büyük bir kısmı otobüste geçeceğinden sıkışık koltuklara, klimalara, sarsıntılara ve vucüd olarak sarsılmaya hazır olun. Oteller konusunda ise fazla beklentiye girmemek en iyisi çünkü otele vardığınza en büyük nimet güzel bir banyo ve büyük bir yatak. Bu ikisi tamam ise konumu, imkanları, havuzu vs aramayın çünkü ne zamanınız kalıyor ne de haliniz. Gerçi gençler için bu detay çok kritik olmasa da onlar da eğlenmek üzere yeteri kadar zaman yine bulamayacaklardır. Bu turun en can alıcı kısmı kapı geçişleri, özellikle bazı ülkelerede fazlasıyla bekletiliyormuş gibi hissediyorsunuz. Eski Yugoslavya tek bir ülke olarak kalsa belki de bu kadar ülke kapısından geçilmeyecek ve zaman kaybı olmayacaktı. Özel otomobil ile daha az ama öz bir seyahat bu turdan sonra planlanabilir.
Yunanistan: İpsala kapısında tam bir sivsinek saldırısına hazır olun! Kavala’da sabah çorbası hoş, kurabiye ise sevenler için kaçırılmaz bir lezzet. Selanik bizim için olmazsa olmaz şehirlerden ama keşke bir şekilde Atina da bu tura dahil olabilse. Atatürk evi neredeyse hiç boş kalmıyor.
Kuzey Makedonya: Manastır şehrinde Atatürk’ün hatıralarını bir kez daha yenileyip Ohrid gölüne ulaşıyorsunuz. Göl bu bölgenin turizm merkezi konumunda, Balkanların en büyük göllerinden biri olduğundan denizden pek bir farkı yok aslında. Şehrin merkezinde bir çok kilise manastır olduğu gibi Osmanlı döneminden kalma eserleri de bulmak mümkün. Bana göre su kaynağının bulunduğu St. Naum’a tekne ile gitmek daha keyifli olabilirdi. Başkent Üsküp yolunda Kalkandelen’de bulunan özel bir camii keşfetmek keyifliydi. Matka Kanyonu ise daha fazla zaman geçirilebilecek doğal güzellilkte bir yerdi. Üsküp iki parçaya bölünmüş eski ve yeni bir arada olan bir Osmanlı şehri olma özelliğini kısmen korumuş. Bu şehir kesinlikle heykel müzesi olabilecek nitelikte bir yer. Ben yerel rehberden Makedonlar ile Arnavutlar arasında içten içe bir gerginlik olduğunu hissettim.
Kosova: En son bağımsızlığını kazanan bu ülke Sırbistan tarafından kabul edilmediğinden bir süre daha gerginlik taşıyacak gibi. Sultan 1.Murat Türbesi başkent yakınlarında ve öğle saatine denk geldiğinden ikinci büyük şehri olan Prizren de yemek molası veriyorsunuz. Prizren bana doğrudan Kastamonu’yu çağrıştırdı. Kosova ufak bir ülke ve geçiş rotasında olduğundan bir şehri seçmek gerekmiş ve o da Prizren olmuş.
Arnavutluk: Aslında bu ülkeden de sadece geçtik ve İşkodra gölü yakınlarında bir kasabadaki retro tarz bir otelde konakladık. Tiran sapağından sonraki yol bana Antalya – Alanya arasındaki yolu anımsattı.
Montenegro (Karadağ): Bu uzun seyahatin en zirvesinden bir önceki noktası olan Kotor şehri tamamen yabancı eski bir kültürle ilk karşılan şehir oldu. Surlarla çevrili eski şehirde birbirine sıkışık eski yapıların arasında bulunmak tatilde olduğunuzu hissettiriyor. Özellikle Kotor sonrası gidilen yolun Adriyatik kıyılarında yeşil ve mavi birlikteliği ile karadenizi andırsa da denizin bu kadar içerilere girmesi ve cruize gemilerinin buralara kadar gelmesi kuzeydeki Norveç floydları ile neredeyse aynı idi.
Hırvatistan: Bu seyahatin zirve noktası kesinlikle Dubrovnik şehridir. Tipik bir orta çağ şehrini herşeyi ile birlike günümüze kadar koruyabilmek de ancak yabancıların yapabilecekleri bir şey. İtalya turizmi özellikle bu konunda Dünyanın en iyisi ise burada da bunun küçük bir örneğini görüyorsunuz. Tarihe zaman yolculuğu yapmak isteyenler mutlaka burada bir kaç gün geçirmeli. Hırvatistan’ın Adriyatik sevdası Bosna Hersek için küçük bir liman dışında yer bırakmasa da Peljesac Köprüsü çok şık ve sadece üzerinden geçip gidilmemeli. Bu köprünün fotoğrafını doya doya çekmek isterdim.
Bosna Hersek: Seyahatin sembol konumlarından birisi olan tarihi Mostar köprüsü ve nehrin kaynağını keşfetmek harika olsa da iç savaşta yıkılan köprünün yenilenmiş hali keşke eski haline daha çok benzeseymiş demekten kendimi alamadım. İç savaş sonrası 3 kanton ile tek parça kalabilmiş bu ülkede çok acılar çekildiğini yol boyunca gördüğümüz mezarlıklardan anlıyorsunuz. Saraybosna Balkanlardaki en kozmopolit yerleden biri çünkü bütün dinleri bu şehirde bir araya getirmişler.
Sırbistan: Avrupa’nın iki önemli nehrinin birleşim noktasında konumlanmış olması ve buraya kadar gelinen tüm Balkan ülkelerindeki dağlardan sonra gelinen en büyük düzlük olması sebebiyle Avrupa’nın gerçekten kapısı konumunda Belgrad. Tarihi boyunca bir çok kez yıkım görmüş yapılmış ve bu yüzden istemedikleri tarihi zaten yeniden yapmamışlar.
Bulgaristan: Başkent Sofya turun son günü olması sebebiyle Türkiye’ye giriş saati hesaplarının kurbanı oluyor. Avrupanın ikinci büyük kathedrali ve çevresindeki tarihi yapılar ile vakit geçirilebilinecek bir yer.
Balkan turunda söylenebilecek bazı notlara gelince; Başta da dediğim gibi beklentiyi yüksek tutmayın, koşturmacaya hazır olun, iyi bir duş, iyi bir yatak, sağlam bir şöför, bilgili ve iletişimi kuvvetli bir rehber size eğlenceli ve bilgilendiğiniz bir turda güzel bir hatıra bırakacaktır. Tur şirketleri hızlandırılmış balkan turu yanında 3 odaklı balkan turu modelleri de çıkarmalıdırlar. Mesela Atina, Dubrovnik ve Kotor için her birinde ikişer gece konaklamalı kültür ve deniz bir arada güzel olmaz mı? Başta samimi ve bilgili rehberimiz Ufuk beye, sağlam şöförümüze ve tüm katılımcı tur arkadaşlarımıza selam eder bir yerlerde tekrar görüşebilmek dileğiyle teşekkür ederiz.
Çok güzel bir değerlendirme olmuş.Keyifli bir tur geçirdiğimizi düşünüyoruz.Sofya’daki gün sınıra bir an evvel varma hızında geçti.Her tarafı tarihi yapılarla dolu bu şehirde bir gün kalınabilir di.